...................................
06.05.2022
huydur yarım bırakır her şeyi
öyle derler yarım kalmışlar
belki paylaşmaktır ne dersin
çoklu evlerde öğrenilmiştir belki
ekmeği, şarabı, yatağı paylaşmaktan
o yüzden samimi değil midir
ilkel benlikten gelen
çok mu öğrendik iyi-kötü olmayı
ötesini idrak edemedik
parantezleri kapatan kalem
kimden öğrendin bunu
neden parantez oldun
09.01.2022
Diş çekimi için bir hekime gidiyorum ve hekim dişimin anestezi ile çekilmesi gerektiğini söylüyor. Operasyonun ağızdan değil kafatasımdan gerçekleşeceğini söyleyerek beni bulunduğum klinikten çıkarıp operasyonun gerçekleşeceği bir yere götürüyor. O yer eski terkedilmiş bir mahzen. Mahzenin kapısına geldiğimizde demir kapıyı zorla ittirerek açıyor hekim. İçeriden dışarı doğru soğuk hava dalgası geliyor. İçeri giriyoruz ve karlar altında antik bir şehirle karşılaşıyorum. Sıra sıra dizili dişçi koltuklarından birini gösteriyor hekim bana ve o yöne doğru ilerlerken etrafta elleri kelepçeli insanlar görüyorum. Heykellere dokunurken biri bana bir an önce buradan kurtulmamız gerektiğini söylüyor. Güvenim bu adamla hekim arasında gidip geliyor. Bir terslik olduğunu düşünerek uykudan uyanıyorum.
İki Balık
7.06.2021
Ben şimdi hangi seslerin, renklerin, sözcüklerin
Hangi dolaylı tümcenin arkasından anlatayım özlemimi
Rüzgar yüzüme vurduğunda, yağmurun kasvetinde
Simsiyah bulutların geçişinde bir merasim
Rutinlerimin can sıkıntısı yokluğun
Gitar seslerinde sen kırmızı
Siyah ve kırmızı birbirine uzak
Ben bir çizgi çektim, üzerine kargalar tünedi
Cebine taşlar koydum zamanın sayılırlığına karşı
Aynı metrekarede milyonlarca uzak ışık yılı
Bir balkon çıkmazında saklı yüzün, odalarda
Rüyalarımda saklambaç
Kokular alıyorum ardından baktığım
Başka bedenlere dar
Vudu bebeği beyaz otomobil çıkmazında
Tüm plakalar yitik
Tüm hesaplar kaçak göçek
Son sözcük mutluluk mu
Onu orada bıraktım, tortusuyla sürtünme hızı
İki balık okyanusta yem
Kapatın Bu Şehri
12.06.2021
Nerede uyandığımı bilmiyorum
Hangi rüyanın eşiğine gelsem
Gerçeğe uyanmam için
Birkaç rüyadan geçmem gerekiyor
İki yılan yıktı tüm tabuları
Arı kovanında topal kraliçe arının hükümdarlığı
Karışıyor zihnim, bulanıyor
Hangi masalın kapısına gelsem
Kilitli kapılar
Alarm sesleri ile güne başlayan uykusuz bedbaht
Geceleri örtün üstüme, pak
İstasyonlarda diş çürükleri
Rögar kapağını kemiren fareler
Bir kareden öteye gidemeyen yorgun bacaklar
Bu şehir kimin ahını aldı
Kapatın gözlerini son nefesini çoktan verdi
Kaç atom parçalanacak daha
Kaç kez duyar eğiğimiz sınanacak
Kapatın bu şehri fahişeler nöbet tutsun
---------------------------------------------
19.10.2019
Uzun bir süre ismimi yanlış söyleyen insanlara karşı salakça düşünceler geliştirmiştim. Nurcan, Nurdan, Nur, Nuray bu dört isimle hitap ettiklerinde çocukluğumdaki adımı ilk öğrendiğim andaki gerginliğe kapılıyordum. İsmimi ilk okula başladığımda öğretmenimin bana Nurhan diye seslenmesiyle ve okumayı söktüğümde ise unisex olan ismimi nüfus cüzdanı dedikleri o pembe kağıttan öğrendim. Nurhan ismine uzun bir süre yabancı hissettim kendimi. Evet ismim Nurhan'dı ama ailem ve çevresi bana Nuran diye hitap etti yıllarca. Babaannem de Nur kız derdi. Ergenlikte öğrendim ki ismimi koyan, doğduktan kısa bir süre sonra bu boyuttan göçen babamın büyükbabasıymış. Küçük bir devlet modeli olan aile diziminin ilk sırrının ifşasına ergenliğimde denk geldim. İsmim büyükbabanın aşık olduğu kadının ismiymiş ve bunu öğrendiğimde ismime daha çok sarıldığımı hatırlıyorum. Sadece bir ''h'' harfinin simgesel gizi ile oluşturdukları ve benden sakladıkları bu durumu her zaman olduğu gibi ne kadar derinlik sarhoşluğuna dönüştüreceğimden haberleri yoktu. Yakın zamanda yolda selamlaştığım bir tanıdık, Nurdan deyip sıkı sıkı sarmaladı beni. Nurhan dedim, ya evet dedi, ardından boş ver, o da olur, başka bir şey de, artık her şey olur dedim. İlk defa bu kadar rahattım bu konuda. Saramago'nun Don Jose'si gibi bütün isimlerin arasından birinin peşine düşmemizi sağlayan telaşlar. Don Jose gibi ismi telaffuz edildiğinde her tonlamanın zihninde yarattığı ses dalgasının oluşturduğu titreşim. Arşiv memurunun doğrusal dizgeden düştüğünü sandığı, dilbilimden ayıklanmış ismini çevrimsel zamanda araması...
''…yaşamlarından arttığına inandıkları zamanı, …biriktirmekle harcarlar, bunu muhtemelen metafizik ıstırap diyebileceğimiz bir şeyden dolayı yaparlar''
---------------------------------------------
21.09.2019
Seni izlerken, üstünü bir türlü örtemediğim, sürekli hesaplaştığım ortak hikayemizin bendeki hüsranla biten tarafı sürekli canlanıyordu. Seni takip etmeyi bırakabilirdim ama ben, senin yaşam umudunu kendime işkence ede ede tam anlamıyla mazoşist olarak izledim, özür dilerim.
21 Gram
ölülerin ardından sonu gelmez şarkılar söylemeli
sisli günlere inat
çünkü
adamın ruhu ayakkabısının deliğinden uçtu
büyüdü karadelik yuttu herkesi
bir adamın 'hala utanabiliyorum' demesi kadar
utandı güneş
şimdi yıllanmış bir safra
damıtılmış zehir
kül tabağında dudak
üzerine katran dökülmüş pamuk ipliği
çocukluğumun sır dolu çekmeceleri
başıyla asfaltı mühürleyen ilk aşk
adamın ruhu ayakkabısının deliğinden uçtu
sonra zamana sakız yapıştı
---------------------------------------------
badanası atmış duvarları boyadın hep telaşlı
yine attı
hep atacak
peki yıldızları da boyuyor musun şimdi
bu arada tornavida başka bir çekmecede durmak istedi
---------------------------------------------
RENKLİ BİR PAZAR SABAHI
Sıralanan çocuklardık, -ip gibi- dizi dizi..
isimsiz
dünyanın tüm çocuklarını rahmime gömdüm
her kanamamda azat
can verdim bitkiye
karınca emeği buğday yorgunluğu
elleri sevdim ayarsız
çizdiğim tüm portreleri sildim
sildikçe aynılaştılar çoğaldılar
üzerine gidemeyen otomobil
enkaz bedenler
ezber replikler
orijinal bir söz olmalıydı
daha önce yan yana gelmemiş iki sözcük
tamlamalıydı birbirini
sis çöktü ardınca yükselen tenime
kuş tüyü hafifliğince
dokundu en eski hafıza ölü bebekler ülkesine
---------------------------------------------
şiirler mutsuzluktan ölür mü
evsiz yurtsuzluktan
acı bibere bağışıklık kazanmış kadınlar ülkesinde
şiir küsmez mi insana cebir hesabı dizelere
doğa illa girmeli mi şiire
deniz bulutlar çiçekler olmasa çıplak
yeraltından gelen sesleri işitmek
kan kusan yarasaları
ölümden korkup su verememek bir kediye
tavan aralarının tininde
vitrin oyuncaklarının dokunulmazlığı
hüzünden sararmış çocuk
anahtar deliklerinde ilk gençlik
büyümek sığmadı
kırmızı günlere
büyük kırmızı harflerle yazıldı KADIN
o halde şimdi şarap içmeli
dualar edilmeli
tüm uykusuzların üzerine rüya örtmeli
---------------------------------------------
bu defa eminim libido artığı değildi yazdıklarım
ne de tütsülenmiş balık
kendilik temsilleri var olma telaşları
sevmek sevmekti
özlemek özlemek
dolaysız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder