6 Mayıs 2022 Cuma

Uyurlarken izlediklerime...

 Görsel: Joan Miro, Women before the Luna.

Marcel Proust'un Albertine'in uykusunu anlattığı denemesinde on bir saatlik yolun bir saat algısıyla bitmiş olması kadar enfes bir şey olamaz. ''Neden sürekli birbirimizi sınama ve sahiplenme eğiliminde oluruz'' sorusuna Proust'un yanıtı ölümden bile güçlü, en ilkel ve saf olanda yatar. Yani kıskançlıkta. 

Birini uyurken izlemek onun en saf çocuksu halini görmek ve gerçeklik teröründen koparılmış tüm yüz ifadelerini ve sayıklamalarını dinlemek onu olduğu gibi kabullenmek arzuyu kışkırtan karşı koyulmaz bir güce dönüşür. ''Öteki insanlar umurumuzda değildir ve kayıtsızlık da kötü davranma isteği uyandırmaz.'' değil mi?  

 



 

22 Nisan 2022 Cuma

Hermann Nitsch


Halı altına süpürülmüş benliklerin izini sürerek düze çıkıp topaklaşıyor zihin. Bergamot kokusu sinmiş tenler zamanı ağırlaştırıyor yalnızlığa bürünmüş evler gibi. Dost olmadığı gibi düşman da yok bu çıkmazda. Duygusunu yitirmiş sanal alem zırvalıkları, bayım siz hiç kara portakal çiçeği kokladınız mı? Hangi cümlenin heceleri arasına gizlendi tanrılar. Heceden başka ne olabilir ki. Bir heceyi emzirdiniz mi hiç, cümleler kurmak için. Sonra onların esiri olup düştünüz mü kuyuya? Kuyudan çıkan rölyefe sarılan zombiler, size memelerimden akan bereketli kanı içiriyorum kibelenin aşkına. Defalarca Waking Life’ı izliyor ve kusuyorum. Evet tüm arabesk sözlü rock parçalarında duygulanıyorum. Hadi zamanı geri alalım ve başa dönelim. İlk daireler çizdiğimiz zamana, mağara duvarlarını boyayalım tekrar. Aristo’ya küfür edelim. Şairleri yeniden kutsayalım Jim Morrison dinleyerek. Hermann Nitsch seni tüm ayinlerin cennetinde karşılayacağım.