21 Haziran 2022 Salı
Boşluk, boşluk mudur?
12 Haziran 2022 Pazar
6 Haziran 2022 Pazartesi
Aforitik Sorular ve Cevapları
Neden sanat yapıyorsun?
Karalama dönemimi ketlemeyen bir ailem oldu ve bu yüzden yapacak daha iyi bir şey yok.
Sanat nedir sence?
Bir nevi sıçma eylemi, üzerinde çok düşünmeye gerek yok.
Bu kadar basit mi?
Evet bu kadar basit, sanatın hangi alanı olursa olsun içinde sezgi kırıntıları olmayan yapıtlar, saf ve duruluktan yoksundurlar.
Peki beslendiğin hiçbir şey yok mu, sadece sezgi mi?
Elbette var, sürrealist ve primitifler. Ayrıca çocukluğum benim için en bereketli çıkış noktam.
En sevdiğin sanatçı?
Enlerim çok fazla fakat ilk sıraya Miro'yu koyuyorum. Çocukluğum İstinye'de kara bir çiftlikte geçti. Miro'nun çiftlik resminin bende özel bir yeri var. Daha sonra tabi ki Jan Svankmajer. Onunla ilk Dimensions of Dialogue filmindeki birbirini yok eden bir çiftin videosu ile tanıştım. Ardından bu film beni üzerine tez yazıp Prag'ın yolunu tutmaya kadar götürdü. Rene Magritte'i es geçemem. Onun yanılsamaları belleğimin izdüşümü.
Sanat ve akademi ilişkisi sence nasıl olmalı?31 Mayıs 2022 Salı
Cihangir Miyavlaması-Ahmet Erhan
Zaman: durmuş gibi
Cihangir'de pazar günü şaşkınımOlmayan uykumu bölüyor bir akordeon sesi
Bir çocuk ufacık sarı saçlı
Eminim kara gözlüdür görünmüyor uzaktan gözleri
Görünmüyor ki
Sokak derin uykularda duyulmuş şey değil
Cihangir'de geldiğim günden beri
Gurbetliğimden beri
Son travesti son bira şişesini yere çaldığından bu yana
Kaç saat duymadım
Birşeyler okuyordum kırıntısız, yankısız
Unuttum
Güzel marmara ve yeşil elma sabah sabah
Olmaz ki
Olmaz ki böyle bir ülkede böyle
Camlı bir bomba gibi bir martı pencereme çarptı
Korktum
Ve artık herşeyden korkuyorum
Gurbette ve kanlı bıçaklı tutkun
Bu nasıl iş bu Cihangir her damarı bir sokak
Bir sokak
Baktıkça gözlerim kanıyor
Kana kana bakıyorum
Zaman: geçmek bilmiyor
Yalnızlığa alışkınım sessizliğe değil
Pazar günlerinden nefret ederim bu yüzden
Bakkal açılmaz çöpçüler bağırmaz bu nasıl cihangir
Güzel Marmara ve yeşil elma
Bulunmaz ki sabah sabah
Ellerin sarsak
Gözlerimdeki çapak sanki bütün sokağı örttü görünmüyor
Hiçbir şey görünmüyor
Yalnız ve soğuk yatağım
Boşlukta süzülüp alçalıyor
Gidip uyumaya kalksam ne olacak
Ne olacak
Zaman: her yerde kedi kuyrukları vardı
Yürümeye korkardım buz üstünde gibi
Basmaya korkardım şimdi nerdeler
Elinin körü ne biçim sabah bu ne biçim pazar
De ki uyudum
Çalmayacak mı telefon kapımın zili
Ağzımda şarabın kekremsi tadı
Karnımda yüzlerce akreple uyusam onlar uyanacak
De ki bir arkadaşım geldi gidelim
Belgrad ormanında kros yapalım dedi- ben mi
Arnavutköyde balık tutalım dedi- ben mi
Önce içelim sonra içelim
Kaçmıyor ya şu istanbul dedikleri
Ah benim evcil kalbim
Artık "hayır" demeyi de öğrendi
Şimdi ne olacak
Bana hergün sokağa çıkma yasağı bana hergün o üç darbeden biri ne bilsin olağan üstü hallerin ta kendisiyim dokuz canlı bir kediyim sekizini yitirdim ne bilsin ayrıca burası cihangir
Kedi diktatörlüğü
Şimdi ne olacak
Kimseler bile gelmiyor bugün pazar
Yalnızlığın eşcinseli mi oluyor yani
Yani cinaslı kafiyeli pazar günleri ey
Sıkıldım şarabım bitti elmadan vaz geçtim uykum yok
Yok üstüne üstlük sigaram da azalıyor
Şimdi sahiden ne olacak
Ben bu kadar geveze değildim eskiden
Bir sıkımlık canım kaldı
Zaman: otobanındayım senin
Yürü ki bir şeyler dönmeye başlasın
Dünya mı olur artık ne olursa olur hayat
Hani İstanbul git git bitmez koca bir şehirdi
Ayağının turabı olayım yürü
Ayaklarımı bitiştirirek uzun uzun ölçtüm
Ve düşündüm ki meselem mi meselim mi tükendi
Neredeyse akşam olacak
Zaman: oydum da gözlerimi sana bıraktım
Yoksa tarihm iydi kanla biçilmişti kaftanım
Ben kaf dağında bir kaptan değilim
Ama bu çırpıntılı şarapsızlık ne olacak
Şimdi ne olacak
Yağmur yağıyor yağmasın
Volta atıyor martılar göğün dört duvarında
" Ne balık, ne de kuş" olabildiğim şu dünyada
Gurbetim bile yok beceremedim
Toprak
Uçaklardan korktum da ne oldu sanki
Onlardan önce çakılıp kaldım yere odama
Meyhanelere geniş mağazalara sayısız
yalnızlıklara ve pazar günlerine
Gömüleceğim bir gün sana toprak
Başımı yukarda tutmaya çalışarak
Ama olmayacak
Kefen param bile
Hep ağır ve aksak
Olmadı bile kanıma alkol düştü payıma küfür
Birer ziynet eşyası gibi şişelerim yığılı evde
Her şişenin dibinde ay parçası bir melek
Dans ediyordu iyi kıvırıyordu kaltak
Cihangir'de Cihangir'de özellikle
Ama neden cinlerim hep tepemde
Alçak
Gidip Neşet Ertaş dinlesene aklını kucağında saklıyarak
Balık görsen aklına rakı gelir önce
Ve bütün yollar bir gün hergün meyhanelere çıkacak
Cihangirde sabah hiç olmayacak
Alkolikler ve eşcinseller giremez yazar
Ev sahiplerinin kapılarında anlarlar kimsin
Nesin adamım buralar sana göre hiç olmayacak
Kalk gidelim çöpçüler süpürsün ıslak
Ve yorgun bedenimizi şarap ve elma kokan
Bedenimizi doktorlar serumla yıkasınlar
Akla sığmayacak halusinasyonlar ellerinde şişelerle
Hastanelerin ziyaretçi saatlerini beklesinler
Ölsem kimsenin umrunda olmayacak
Öyleyse beni alnımdan öpsene toprak
Hayat hiçbir şey değil şiir hiçbir şey değil
İki dirhem bir çekirdek ölüm bile
Hiçbir şey değil
Sokaklara atılmış ölüm
Nereye gitsem ardımdan seğirtir
Mendil satar cam siler ille de bıçak taşır
Ve tiner
Unutmaki sevgilim hayat
Karamsar bir şiirin ilk dizesidir
Peki şimdi ne olacak
Elma yok yok ki şarap
Birazdan tütünüm de tükenir
Ve türkiye'de şair olmak bu değildir
Neydi ki Türkiye'de şair olmak
Dünyaya dürbünle bakmak
Kız tavlamak sanatını masalara höykürmek mi
Salya sümük ağlamak
Ölüm oruçları
Ey bu ülkede
Artık ne sabah ne de akşam olacak
Üç çocuk daha öldü
Yatağında üç kere daha sırtını döndü halk
Elbette elma ve şarap
Elbette elma ve şarap
Üşüdüm üstümü örtsene toprak
29 Mayıs 2022 Pazar
AN
haydi baştan başlayalım
agulama ile yada eskilere zürih'e gidelim
da-da, dada
çıplak mı kalırız kodlarımızdan arınınca
tüm yumrular göğüs kafesinde
bir karga can çekişiyor
kargalığından habersiz
yok hayır daha kuzeye gidelim
gölgelerin olmadığı
septik yanlarımıza tuz serpelim
hiçbir şey bilmeyelim
geceyi, ayı şaraba bulayalım
bu gece en iyisi bir yere gitmeyelim
29.05.2020
6 Mayıs 2022 Cuma
Uyurlarken izlediklerime...
Görsel: Joan Miro, Women before the Luna.
Marcel Proust'un Albertine'in uykusunu anlattığı denemesinde on bir saatlik yolun bir saat algısıyla bitmiş olması kadar enfes bir şey olamaz. ''Neden sürekli birbirimizi sınama ve sahiplenme eğiliminde oluruz'' sorusuna Proust'un yanıtı ölümden bile güçlü, en ilkel ve saf olanda yatar. Yani kıskançlıkta.
Birini uyurken izlemek onun en saf çocuksu halini görmek ve gerçeklik teröründen koparılmış tüm yüz ifadelerini ve sayıklamalarını dinlemek onu olduğu gibi kabullenmek arzuyu kışkırtan karşı koyulmaz bir güce dönüşür. ''Öteki insanlar umurumuzda değildir ve kayıtsızlık da kötü davranma isteği uyandırmaz.'' değil mi?