13 Aralık 2022 Salı

Yumru

Evrensel spektrum çerçevesinde asılı kalmak için bayağı ve ucuz romanlar okuyup Hollywood'un ağdalı ve testosteron kokan filmlerini izleyip uykuya dalıyorum. Nefesimi uykuda duyuyor ve  hapsediyorum bir kavanoza. Sevdiğim şarkıları dinleyip çağrıştırdıklarını nefesimin olduğu kavanozun içine üflüyorum. Patlıyor kavanoz, sağ gözümü kaybediyorum. Gözümden akan kan ve tüm sıvıları sol gözümle seyredip büyük bir zevk alıyorum. İrisimi Rönesans üçgenine, korneamı Caravaggio'ya, vitröz boşluğumu da İbni Haysem'in dördüncü kaçışına adıyorum. 0ptik sarmallarda kıvranan pek muhterem ruhlar size koca bir lens sunuyorum. 360 derece çıkmazında anal optik okuyucularının delta üçgeninde kokuşmuş yargılarınızı Atlantis'in kayıp şehrine gömüyorum. Aydınlanmış aşk böceklerini ''Post ortaçağdan selamlıyorum''. 

18 Kasım 2022 Cuma

Salyangoz Yolculuğu

Benim misin dedi

Kim kimin ki diye cevap verdi kadın

Bu iyeliği küstahlık nereden geliyor senyör

Sütsüz bırakılmış topraklardan mı

Yalancı emzikleri koparan süt dişleri arasında 

İlk cinnet

Hangi eller dokundu size

Elleriniz

Çizgileri sizi aynalıyor

Salyangoz yolları 

Çıktığı kabuğa nasıl döner

Sarmal eliptik bir düzlem


4 Ekim 2022 Salı

RÜYA

İçimde koca bir boşluk, içim dışımdan taşarken. Elimde bir kalem, yazarken bu satırları gözüm yeni fark etti kocaman KAFKA yazısını. Kafka mı yazıyordu bu satırları ben mi? Ben kimim ki.  İçinde koca bir boşluk tüm yaralı benliklerle özdeş. Beynimde bir havuz, dalıp dalıp çıkan biri. Boğulmuyor bir türlü, yüzmeyi iyi biliyor. Bense patlak can simitleri. Zamanı ağdalaştırıyorum. Yaralı kuşlar geçiyor kapından. Bir sala koyup nasıl gönderilir karşı kıyıya, bir daha görmemek üzere. Nasıl bir nefret meraksız? Haber yok iyi haber derler Fransızlar. Yoksa sen bir Fransız mısın? Yoksa bir Berlin Duvarı mı? Biliyorsun o duvar bile çoktan yıkıldı. Yoksa İran, Afganistan mısın? 

Süt içiyorum sigarayla, Freud amca beni seviyor ben de onu. Lacan'la da barıştım. Haydi gel süt içelim sigara ile. Tüm çocukluğumuzu kutsayalım. Parmak emmeyi bırakalım şarabın tadına zamanın akışına, tüm özgür ruhlara... Sesleri duyan, renkleri gören...

Bir kâğıt ve bir kalem al, bir nokta koy kâğıda, o noktadan başla ve çiz kağıda, seni affediyorum, seni affediyorum. Bunu sadece nokta ve çizgiyle yap. Ya da tellere dokun, her notada tekrarla, seni affediyorum Dünya. 

28 Eylül 2022 Çarşamba

Geceye Bırakıyorum Seni




Geceye bırakıyorum seni

Telaşsız

Yürüyorum bu şehrin dik yokuşlarını

Kelimelerle oynamayacak kadar duru

Geceye şaraba bırakıyorum seni

Eğer okuduğun yerden sorulsaydı içmelerim

Bir yanlış var bu sorularda

Doğru ve yanlış ne ki

Geceye resimlerime bırakıyorum seni 

Hangi personamsın

Baştan aşağı bir soru

Dolaysız



2 Eylül 2022 Cuma

Eylül'ün Gelişi

 Bir doğru çizdin!

Üzerine sonsuz noktalar sığdırdım

Açı çıkan kabak çekirdeği tanesi tadında

Kuramıyorum artık içinde "aşk" geçen cümleleri

Bir şiir nasıl bilmezse şiir olduğunu

Öyle bilemedim

Bilmenin bilgeliğini

Bir ur gibi büyümeye devam ediyor cehaletim

Kucaklıyorum onu tüm sezgilerimle

Sana daha siyahı anlatamadan


30 Temmuz 2022 Cumartesi

Hey Sen

Hey sen 

İçinde can çekişen koca yortu

Mevsimler dönüştü, en çok da kışlar

Göçler, göçebeler 

Tırmanmış göğe aramış aramış

Bilmemiş yakınında 

İçinde can çekişen tomurcuk

Açmadı, açamadı kusurlu çiçekler 

Hey sen 

Beton mezarlara ağıt yakan 

Unut, unut sil kendini

Gün ağır ağır geceye aktı

Gece inanır mı güne

Gün pervasız, çıplak, beyhude

Edeb-siz-miş gece

Gece gizlermiş günü, sahte sinsice

Hey sen

Çık içinden 

Tayfa dönüş mesela 

Eskizler çiz kendini

Dene defalarca, hiç tamamlanma

Üstüne lirik şairler kussun

Hey sen

Koca hafıza sus artık 

Sinapsların yoluna ur koy

İki uçlu devinim

Çık içimden



 















9 Temmuz 2022 Cumartesi

Bir Cumartesi Günü

Bir Cumartesi günü intihar ettim

Yağmur doğuramadı beni yeniden

Tercih değil

Kaybolmaktan korkan bir çocuk

Babasını kaybetmiş korkuluklarda

Ayrılık bir market sepetine sığacak kadar sığ

Kan tükürdüm kaldırıma 

Dokunmak, dokunulmazlık duvarları

Bir Cumartesi günü intihar ettim

Ölüler öldüğünü anlar mı 

Anladım

O  gece kargalar ötmedi

Müzik sustu

Sessizlik içinde gürültü

Zaman yok

Saatim durdu


............................................................................................................................................

Siyah Elma

savrul ak

bir kök gibi uzan denizlere

göğü yutan kibele

bereketini nadasa bırakmış

yeni çağın siber uzaylıları

size dalından koparılmış

siyah bir elma uzatıyorum

hayır hayır

bu bir başlangıç değil

süpür kendini

sığla ağacının gövdesine

sperm ek toprağa cenin olsun

hatırla mağaraya çizdiğin ilk resmi




24 Haziran 2022 Cuma

Çöz Kravatını Adam

kravatıyla asılan adamlar

haritada olmayan yerlere gidelim

ağza alınmayacak küfürler edelim

ruhunu satan gezegenin fahişelerini kutsayalım

bir ben bir bene gebeyken

acılar çeken İsa'nın elleri koptu

yapıştırdım onları

bekleme bekleme yokum hiçbir yerde

kadınlar zamanı ağırlaştıran kadınlar 

meryemler gelir meryemler gider

cebir hesabı dizeler

hadi parçala zamanı 

böl beni hecelere

unut ezberlerini

arada köpeğe su ver

eski yeni karışsın

bir origami yapalım

çöz kravatını adam


21 Haziran 2022 Salı

Boşluk, boşluk mudur?

    
I'am Sitting in a Room-Alvin Lucier


''Bir müzik parçası olarak herhalde bu eserin en etkileyici yanı sanki sihirli müziği açığa çıkarmasıdır, yani kelimelerden hareket edip sözün silindiği ve yerini müziğe bıraktığı bir noktaya ulaşmasıdır. Bu anlamda Lucier'in konuşan bir özneden hareket edip giderek bedensizleşen ve benliksizleşen bir sese ulaştığını ileri sürebiliriz'' Alıntı: Nilüfer Erdem Güngörmüş-Sanatçının Kendine Yolculuğu






 

6 Haziran 2022 Pazartesi

Aforitik Sorular ve Cevapları

Neden sanat yapıyorsun?

Karalama dönemimi ketlemeyen bir ailem oldu ve bu yüzden yapacak daha iyi bir şey yok.

Sanat nedir sence?

Bir nevi sıçma eylemi, üzerinde çok düşünmeye gerek yok.

Bu kadar basit mi?

Evet bu kadar basit, sanatın hangi alanı olursa olsun içinde sezgi kırıntıları olmayan yapıtlar, saf ve duruluktan yoksundurlar.

Peki beslendiğin hiçbir şey yok mu, sadece sezgi mi?

Elbette var, sürrealist ve primitifler. Ayrıca çocukluğum benim için en bereketli çıkış noktam.

En sevdiğin sanatçı?

Enlerim çok fazla fakat ilk sıraya Miro'yu koyuyorum. Çocukluğum İstinye'de kara bir çiftlikte geçti. Miro'nun çiftlik resminin bende özel bir yeri var. Daha sonra tabi ki Jan Svankmajer. Onunla ilk Dimensions of Dialogue filmindeki birbirini yok eden bir çiftin videosu ile tanıştım. Ardından bu film beni üzerine tez yazıp Prag'ın yolunu tutmaya kadar götürdü. Rene Magritte'i es geçemem. Onun yanılsamaları belleğimin izdüşümü.

Sanat ve akademi ilişkisi sence nasıl olmalı?

Sanat yapmak için günümüzde artık bir akademiye gerek yok. Unvan ve benzeri durumların dışında akademi bana göre tavuk çiftliği gibi. Klasik eğitimi önemseyen biri olarak yıkmak için önce kurmak gerektiğini düşünüyorum. Anatomi bilgisi önemli. Sanatçının beden bütünlüğünü keşfi ve onu parçalaması kendi içsel yolculuğu doğrultusunda hareket etmesi gerekir. Bu yolculukla birleşen sezgilerin samimiyeti paha biçilemez arkaik bir alan. 

Akademi karşıtı gibi dursan da aynı zamanda eğitimcisin bu bir çelişki değil mi? 

Kendimi eğitimci olarak görmüyorum. Ben sadece rehberlik yapıyorum. Herkesin bir potansiyeli var ve onu dışarı çıkarmalarını sağlıyorum. İçten dışa kesinlikle, dıştan içe değil. Derslerim de çok fazla metot üzerine kurulu değil, daha çok iç görü ile ilgileniyorum.

Üretimlerinde neden katran kullanıyorsun?

Katran ölümü çağrıştırıyor. Fosil petrol türevi bir malzeme. Bu ölü malzemeyi tekrardan yaşama döndürmek ölüm-yaşam devinimini katranla deneyimlemek heyecanlandırıyor beni.

Üretimlerinin anlaşıldığını düşünüyor musun bu senin için önemli mi?

Kısmen, ilginç ki belirli bir yaş grubu tarafından daha çok ilgi görüyor. Açıkçası bir önemi yok anlaşılmanın.

Hangi yaş grubu anlıyor?

Ergenler:)... Çocuklar daha çok korkuyor. 

Anlaşılmamanın nedenleri ne sence?

Karanlık duyguları kışkırtıyor olabilir. Yüzleşme korkusu belki de.

Hala anlatamadığını hissediyor musun?

Kesinlikle, tamlık yok, hep yarım, sanki boşlukla sallanıyor elimi uzatıyorum uzattıkça daha da boşluğa gidiyor. Aslında bu hissi de seviyorum.  

Peki üretim anı ile üretim sonrası paylaşılan anın ne gibi farklılıkları ve benzerlikleri var?

Güzel bir soru. Üretim anı çok mahrem ve sonrası teşhir. Bu ikisi arasında çatışma var elbette. Kendinizi açmış oluyorsunuz. Başka bir persona çıkıyor ortaya ve ona yabancılaşıyorsunuz. İrrasyonel alanda çıplak hissediyorsunuz ve bu üretim anında hissettiğinizle aynı duygu.

Hayatında hiç sanat olmasaydı ne yapardın?

Seks ve bolca çocuk.

Üretim esnasında bir kapanma yaşanıyor ve farklı bir boyutta geziyorsunuz sonrasında tekrar rasyonel yaşama dönüyorsunuz. Bir tercih yapsan sonsuza dek bu kapanma ve rasyonel taraf arasında nerede kalmayı tercih ederdin?

Kesinlikle kapanma çünkü oradayken tüm kozmosu dolaşıyorsunuz. Doğum travması olan biri olarak sanırım güvenli alanda kalmayı tercih ediyorum hala.

Gerçek anlamda bir sanatçıyı kıskandın mı?

Tabi ki Miro'nun çocukluk evresini ardından Jimi Hendrix'in gitarını parçalayışını. 


Dünyadaki tüm malzemeler tükenmiş olsa ne ile üretirdin?

Ütopya yani:) En eski malzeme doğa. 

Çöldesin.

Kum sanatı:) Elbette dışkı, idrar, kan, sperm.

Dünyadaki tüm insanlar sanatçı olsa nasıl olurdu?

Thomas More'u andık bolca. İlk aklıma gelen The Story of a Murderer filminin son sahneleri ve Woodstock konserleri. 

Son olarak NFT hakkında ne düşüyorsun?

Çevreci sanat deniyor, buna katılmıyorum. Silikon çöplüğünü göz ardı ediyoruz. Sanat mı, evet sanat. Fakat ben hala bir eseri üretim aşaması olsun satın alma aşaması olsun katmanlarını görmek, dokunmak ve hissetmek istiyorum. O yüzden bu konuda hala ilkelim.


Sorular: Sertan Keskin

31 Mayıs 2022 Salı

Cihangir Miyavlaması-Ahmet Erhan

 Zaman: durmuş gibi

Cihangir'de pazar günü şaşkınım
Olmayan uykumu bölüyor bir akordeon sesi
Bir çocuk ufacık sarı saçlı
Eminim kara gözlüdür görünmüyor uzaktan gözleri
Görünmüyor ki
Sokak derin uykularda duyulmuş şey değil
Cihangir'de geldiğim günden beri
Gurbetliğimden beri
Son travesti son bira şişesini yere çaldığından bu yana
Kaç saat duymadım
Birşeyler okuyordum kırıntısız, yankısız
Unuttum
Güzel marmara ve yeşil elma sabah sabah
Olmaz ki
Olmaz ki böyle bir ülkede böyle
Camlı bir bomba gibi bir martı pencereme çarptı
Korktum
Ve artık herşeyden korkuyorum
Gurbette ve kanlı bıçaklı tutkun
Bu nasıl iş bu Cihangir her damarı bir sokak
Bir sokak
Baktıkça gözlerim kanıyor
Kana kana bakıyorum

Zaman: geçmek bilmiyor
Yalnızlığa alışkınım sessizliğe değil
Pazar günlerinden nefret ederim bu yüzden
Bakkal açılmaz çöpçüler bağırmaz bu nasıl cihangir
Güzel Marmara ve yeşil elma
Bulunmaz ki sabah sabah

Ellerin sarsak

Gözlerimdeki çapak sanki bütün sokağı örttü görünmüyor
Hiçbir şey görünmüyor
Yalnız ve soğuk yatağım
Boşlukta süzülüp alçalıyor
Gidip uyumaya kalksam ne olacak

Ne olacak

Zaman: her yerde kedi kuyrukları vardı
Yürümeye korkardım buz üstünde gibi
Basmaya korkardım şimdi nerdeler
Elinin körü ne biçim sabah bu ne biçim pazar
De ki uyudum
Çalmayacak mı telefon kapımın zili
Ağzımda şarabın kekremsi tadı
Karnımda yüzlerce akreple uyusam onlar uyanacak
De ki bir arkadaşım geldi gidelim
Belgrad ormanında kros yapalım dedi- ben mi
Arnavutköyde balık tutalım dedi- ben mi
Önce içelim sonra içelim
Kaçmıyor ya şu istanbul dedikleri

Ah benim evcil kalbim
Artık "hayır" demeyi de öğrendi

Şimdi ne olacak

Bana hergün sokağa çıkma yasağı bana hergün o üç darbeden biri ne bilsin olağan üstü hallerin ta kendisiyim dokuz canlı bir kediyim sekizini yitirdim ne bilsin ayrıca burası cihangir
Kedi diktatörlüğü

Şimdi ne olacak

Kimseler bile gelmiyor bugün pazar
Yalnızlığın eşcinseli mi oluyor yani
Yani cinaslı kafiyeli pazar günleri ey
Sıkıldım şarabım bitti elmadan vaz geçtim uykum yok
Yok üstüne üstlük sigaram da azalıyor
Şimdi sahiden ne olacak
Ben bu kadar geveze değildim eskiden
Bir sıkımlık canım kaldı

Zaman: otobanındayım senin
Yürü ki bir şeyler dönmeye başlasın
Dünya mı olur artık ne olursa olur hayat
Hani İstanbul git git bitmez koca bir şehirdi
Ayağının turabı olayım yürü
Ayaklarımı bitiştirirek uzun uzun ölçtüm
Ve düşündüm ki meselem mi meselim mi tükendi

Neredeyse akşam olacak

Zaman: oydum da gözlerimi sana bıraktım
Yoksa tarihm iydi kanla biçilmişti kaftanım
Ben kaf dağında bir kaptan değilim
Ama bu çırpıntılı şarapsızlık ne olacak

Şimdi ne olacak

Yağmur yağıyor yağmasın
Volta atıyor martılar göğün dört duvarında
" Ne balık, ne de kuş" olabildiğim şu dünyada
Gurbetim bile yok beceremedim

Toprak

Uçaklardan korktum da ne oldu sanki
Onlardan önce çakılıp kaldım yere odama
Meyhanelere geniş mağazalara sayısız
yalnızlıklara ve pazar günlerine

Gömüleceğim bir gün sana toprak
Başımı yukarda tutmaya çalışarak
Ama olmayacak
Kefen param bile

Hep ağır ve aksak

Olmadı bile kanıma alkol düştü payıma küfür
Birer ziynet eşyası gibi şişelerim yığılı evde
Her şişenin dibinde ay parçası bir melek
Dans ediyordu iyi kıvırıyordu kaltak
Cihangir'de Cihangir'de özellikle
Ama neden cinlerim hep tepemde

Alçak

Gidip Neşet Ertaş dinlesene aklını kucağında saklıyarak
Balık görsen aklına rakı gelir önce
Ve bütün yollar bir gün hergün meyhanelere çıkacak

Cihangirde sabah hiç olmayacak

Alkolikler ve eşcinseller giremez yazar
Ev sahiplerinin kapılarında anlarlar kimsin
Nesin adamım buralar sana göre hiç olmayacak
Kalk gidelim çöpçüler süpürsün ıslak
Ve yorgun bedenimizi şarap ve elma kokan
Bedenimizi doktorlar serumla yıkasınlar
Akla sığmayacak halusinasyonlar ellerinde şişelerle
Hastanelerin ziyaretçi saatlerini beklesinler

Ölsem kimsenin umrunda olmayacak
Öyleyse beni alnımdan öpsene toprak

Hayat hiçbir şey değil şiir hiçbir şey değil
İki dirhem bir çekirdek ölüm bile
Hiçbir şey değil
Sokaklara atılmış ölüm
Nereye gitsem ardımdan seğirtir
Mendil satar cam siler ille de bıçak taşır
Ve tiner
Unutmaki sevgilim hayat
Karamsar bir şiirin ilk dizesidir

Peki şimdi ne olacak

Elma yok yok ki şarap
Birazdan tütünüm de tükenir
Ve türkiye'de şair olmak bu değildir
Neydi ki Türkiye'de şair olmak

Dünyaya dürbünle bakmak
Kız tavlamak sanatını masalara höykürmek mi
Salya sümük ağlamak

Ölüm oruçları

Ey bu ülkede
Artık ne sabah ne de akşam olacak

Üç çocuk daha öldü
Yatağında üç kere daha sırtını döndü halk

Elbette elma ve şarap
Elbette elma ve şarap

Üşüdüm üstümü örtsene toprak
...................................................................................................................................................

Türkan var ol.

29 Mayıs 2022 Pazar

AN

haydi baştan başlayalım

agulama ile yada eskilere zürih'e gidelim

da-da, dada

çıplak mı kalırız kodlarımızdan arınınca

tüm yumrular göğüs kafesinde

bir karga can çekişiyor

kargalığından habersiz

yok hayır daha kuzeye gidelim 

gölgelerin olmadığı

septik yanlarımıza tuz serpelim

hiçbir şey bilmeyelim

geceyi, ayı şaraba bulayalım

bu gece en iyisi bir yere gitmeyelim

29.05.2020


 

6 Mayıs 2022 Cuma

Uyurlarken izlediklerime...

 Görsel: Joan Miro, Women before the Luna.

Marcel Proust'un Albertine'in uykusunu anlattığı denemesinde on bir saatlik yolun bir saat algısıyla bitmiş olması kadar enfes bir şey olamaz. ''Neden sürekli birbirimizi sınama ve sahiplenme eğiliminde oluruz'' sorusuna Proust'un yanıtı ölümden bile güçlü, en ilkel ve saf olanda yatar. Yani kıskançlıkta. 

Birini uyurken izlemek onun en saf çocuksu halini görmek ve gerçeklik teröründen koparılmış tüm yüz ifadelerini ve sayıklamalarını dinlemek onu olduğu gibi kabullenmek arzuyu kışkırtan karşı koyulmaz bir güce dönüşür. ''Öteki insanlar umurumuzda değildir ve kayıtsızlık da kötü davranma isteği uyandırmaz.'' değil mi?  

 



 

22 Nisan 2022 Cuma

Hermann Nitsch


Halı altına süpürülmüş benliklerin izini sürerek düze çıkıp topaklaşıyor zihin. Bergamot kokusu sinmiş tenler zamanı ağırlaştırıyor yalnızlığa bürünmüş evler gibi. Dost olmadığı gibi düşman da yok bu çıkmazda. Duygusunu yitirmiş sanal alem zırvalıkları, bayım siz hiç kara portakal çiçeği kokladınız mı? Hangi cümlenin heceleri arasına gizlendi tanrılar. Heceden başka ne olabilir ki. Bir heceyi emzirdiniz mi hiç, cümleler kurmak için. Sonra onların esiri olup düştünüz mü kuyuya? Kuyudan çıkan rölyefe sarılan zombiler, size memelerimden akan bereketli kanı içiriyorum kibelenin aşkına. Defalarca Waking Life’ı izliyor ve kusuyorum. Evet tüm arabesk sözlü rock parçalarında duygulanıyorum. Hadi zamanı geri alalım ve başa dönelim. İlk daireler çizdiğimiz zamana, mağara duvarlarını boyayalım tekrar. Aristo’ya küfür edelim. Şairleri yeniden kutsayalım Jim Morrison dinleyerek. Hermann Nitsch seni tüm ayinlerin cennetinde karşılayacağım.

10 Şubat 2022 Perşembe


Parantezleri kapatamayan zihin olağanca gücüyle, kendine doğrultulan okları dönüp dolaşıp tekrar kendine saplıyor. İlk emekleyen çocuğun dizleri ve elleri kadar yumuşak ve akışkanken, bir seri katilin  umursamazlığı ve soğuk kanlılığı kadar da yalnız. Zamansızlığın verdiği acıyla kıvranıyor Öklid'in üçgenindeki köşelere çarpıp ölümü bekliyoruz. Sakinlik, metastaz, çığlık atmalı bağırmalı çağırmalı ağızdan ateş topu fırlatmalı ki bu lanet hücreler çoğalmasın.  
    

Jan Svankmajer'e İthaf


Onunla tanıştıktan sonra hayatım bir daha eskisi gibi olmadı.

 

21 Ocak 2022 Cuma

Gaspar Noe-Love

Eşzamanlı yaşanan hikayeler dizininde yerini bulamamak. Yokluğun kekremsi tadı.


Michelangelo Merisi Caravaggio & R.E.M.


https://www.youtube.com/watch?v=xwtdhWltSIg&ab_channel=remhq

Bir öğrencime ışığı kavraması için Caravaggio'nun bir resminin replikasını yapmasını önerdim. Resmi yaparken oldukça zorlandı ve Caravaggio'dan ders almak istediğini, ben tam idrak etmeye çalışırken bu isteği, sonrasında yaşayıp yaşamadığını sordu. Elinde internet olmasına rağmen bu kadar uzayda olan birini sevdim açıkçası. Evet Caravaggio yaşıyor aslında öğrencim haklı. Bana da döneminin anarşisti katil Caravaggio'u anlatırken R.E.M grubunun bu klibini izletmek düştü. 

11 Ocak 2022 Salı

Bir göz içe diğeri dışarı...

Kolaj ile yapılacak olan çalışmalar sınırsızdır fakat bir desen çizmek öyle değildir aksine ilk etapta yapılabilecekler sınırlıdır. Örneğin bir model çalışırken dış göze ihtiyacınız var. İç gözle yansıttıklarınız ise zamanla ortaya çıkar. Model çalışırken tüm içkinliğini aktarmak oldukça zordur. Tekniğin dışında öz olan içkinlik (varlığın yapısına karışmış bulunan, varlığın içinde var olan) teknik anlamda ise üslup iç içe girmelidir. Modellik yapan ile ressam arasında bir sinerji olmalı ki kağıda düşen imge maddeden kendini sıyırmış olsun. Aksi yönde içkinlik sağlanmamış bir modeli çizmek ruha acı verir ve zamanla kağıda düşen imge çamurlaşır. 


9 Ocak 2022 Pazar

Eğer rüya görmüyor ya da rüyalarınızı hatırlamıyorsanız, kurguladıklarınızı rüya gibi anlatın. 

2 Ocak 2022 Pazar

Rene Magritte, La Reproduction Interdite Resmine Atıf Rüyası

Alarm çalıyor ilacımı içip biraz daha uyuyorum son alarm sesinde zar zor kalkıp her günkü rutin şeyleri yapıyorum. Bağırsaklarımı ve idrar torbamı boşaltıp, yüzümü yıkıyor, dişlerimi fırçalıyor giyinip sıfır yedi kırk beş vapuruna kendimi atıyorum ve ardından otobüse. Bu her iş günümde tekrarlanıyor. Yüzleri izliyorum yüzlerim gibi. Hepsi biraz ben, ben biraz hepsi. Çarkın dönmesini sağlayıp, çark olma hayaliyle güne başlayan kalabalıklar içinde kendine çarpan azınlıklar. Döviz konuşuyor herkes, sanal para umuduyla yırtmayı bekleyenler. Sanat NFT pazarında. Tanışma sitelerinde koca yalnızlık öyküleri. Bugün kaç kişi intihar etti? Kaç aşk cinayeti işlendi? Bugünü tüm geçmiş ve geleceğe kolajlıyor ve zamanda bir yarık açıyorum. Yarıktan sızan tüm seslerle çığlık atıyorum. Bir sağır gibi konuşanların sadece dudaklarını okuyorum. Söylenenlerle dudaklar birbiriyle örtüşmüyor. Zihnimde dönen şeylere sadık kalıyorum. Şeyleri kavramlara indirgeyemiyorum, şeyler beni ele geçiriyor. Harfleri izliyorum kelimelerden kopuşlarını, bir çekirdeğe dönüşlerini. Pencere gölgelerini dikizliyorum gölgeler içime giriyor, içimde bir yarasa can çekişiyor. Siyah beyaz filmlerin üzerinden tekrar geçiyorum renkli günlere inat. Bir metni kesip kediye su vermem gerekiyor.

Uçurumdan yukarı düşen kar taneleri bedenimi sardı. Tüm şehri dolaşıyor tüm çıkmaz sokaklara giriyorum. Trene biniyor, geride bıraktıklarımı düşünüyor tekrar geri dönüyorum. Sokak lambaları geçiyor hızla, hepsini çentikliyorum. Aynısın diyorlar halbuki hiçbir hücrem aynı değil aynı değiliz değişiyoruz, dönüşüyoruz. Bir köpek gibi kokluyorum her şeyi, kokular hafızamda derin yaralar açıyor, hatırlıyorum. Elimi kalbimin üstüne koyup nefesimi tutuyor, saniyede bir ölen canlıları düşünüyorum. Pedagogların çocukları hapsetmesini izliyorum. Psikiyatristim iyi olduğuma inanmıyor. İyi hal şüpheli bir belirti. Kargalar balkona kondu bir adam onları besliyor. O adam gölge oldu şimdi sureti suretini arıyor. Siyahın tüm renkleri yutuşunu seyrediyorum, kırmızıyı dışarıda bırakarak. Sosyal medya haberleri kadın cinayetlerini yazıyor, erkek cinayetleri kadın cinayetlerinden fazlayken. Ekonomi haberleri borsa ekranları, bitcoinler, başım dönüyor. Rem uykularını seviyorum. Rüyalarımın içinde rüyalar. Bir ucube doğurup onu bağrıma basıp besliyorum, mememden akan kanlı sütle. Klozetteki regl kanımı fotoğraflıyorum sonsuz bir resim döngüsü. Siz senyör kan görünce bayılıyor musunuz? Otomobillerin plakalarına bakıyorum, beyaz bir otomobil plakası. Yaklaştıkça kısalan bir yılana sarılıyorum. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor parkta kimse yok. En kullanışlı sayı üç yüz altmış. Çünkü en çok böleni olan sayı, yani dünya 360 dereceymiş ve midem bulanıyor bu dönüşten. İnsanların çoğu en çok doğa manzarası resimlerini severmiş, bu arkaik bir sevme şekli. Kırk beşinci kattan aşağı bakıyorum, Kadıköy’ün kalabalığı, noktaların birleşip çizgileri oluşturması gibi çizgisel bir şekilde tek yöne doğru akıyor. Bir adam yaşlandım diyor ve bebe şampuanı ile yıkanıyor. Seviyorum onu yaşlanan ruhunu. Dans ediyorum odanın orta yerinde çocukluk fotoğraflarımla. Çöpten topladığım eşyalar arasında evsizleri düşünüyorum. Yavuz Çetin’den O’nun şarkısını dinliyorum. Müziğin ritmi tüm bedenimi sarıyor yükseliyorum. Babamı düşünüyorum uyumsuz, asiliğini…. Göz yaşlarımı şişelerde biriktiriyorum. Kalbimi iki savaş  dönemi arasında unuttum, tüm şehvetimle ve tekrarlarımla.