5 Ekim 2021 Salı

Önce döl yatağında başladı bağımlılık, kendini bağımsız sanan zibidilere duyurulur. Çığlıkları sloganları şundandır ki, döl yatağına geri dönme arzusu, oradan ayrılmanın endişesi, yalnız kalma korkusu. İlk fırsatta kendilerini bir kadının memesinde bulmaları bundandır. Güvensizler, çünkü ilk ayrılışlarının şaşkınlığı içindeler hala. Kimileri kabul kimileri ret eder bunu. Hiç olur mu öyle şey. Anne ile sevişilir mi, farkında olarak sevişmek güzel şey, farkındasız ve retçi zibidilere ne demeli. Onların testisleri kurtulamadı fallus durumundan. Su olup aktılar küçük falluslarıyla, koltuk kabarttılar. Anne benimle yine ilk günkü gibi sevişir misin?

Misketlerin hala bende, toprak ananın döl yatağında, acı içinde taşıyor onları kibele. Rüzgar gülüne her gece seyri sefer ediyorum. Hiçbir yerde yoksun, sadece renkli çemberimde duruyorsun. Onlara anı demeyeceğim hiçbir zaman, her gün biraz daha sen oluyorlar. Çünkü sanrı dedikleri ben oldum. En içten duygularım cehennemin kapısında yasaklandı. Bir avuç üzüm ve bir tutam tuzun uzağında kaldım. Yudumlarken arınmaktan korktum. Olimpus Tanrıları’nı selamlamaktan, gizlice kaçtım ve gizlice kaçırdım. Devranı döndürdüm farkında olamadan.

Sonsuz kere parçalara bölünüp, kısa zaman içinde belleğin aldatmacasıyla bütünü gördüğünü sanıp ardından hızlı bir düşüş yaşarsın. Endorfin eksikliği deyip bu duruma aşina olduğunu varsayıp gün içinde onlarca düşüşler yaşayıp çıkışı bulamazsın. Agulama ile başlar bu güvensizlik. Aguladığın anda belirsizliğin içinde uyanmamış beyaz bir ayı misali, uyku mahmurluğuyla kandırılmanın ilk düşüşleri, sürekli tekrarlardan öte gidemeyen davranış biçimleri, dillerin lal olduğu andan itibaren belki sona erecek yanılsama.

4 Ekim 2021 Pazartesi

Öyle İşte Isidore...

Bağışla, beni yeniyetme; şu anda senin soylu ve kutsal yüzünü seyreden insanı, kemiklerini kıran ve vücudunun her yanından sarmakta olan etlerini parçalayan kişiyi. Hasta usumun bir taşkınlığı mı, düşüncelerime bağlı olmayan, tıpkı avını parçalayan kartalınkine benzeyen gizli içgüdü mü beni bu cinayeti işlemeye yöneltti; ama gene de kurbanım kadar acı çekiyorum! 

Bağışla beni, yeni yetme. Bu garip geçici yaşamdan kurtulunca, sonsuzluk boyu birbirimize karışalım istiyorum; bir tek varlıkta buluşmak istiyorum, ağzım üzerinde ağzının. Ne var ki, bu şekilde, tamamlanmayacak cezam. Şimdi sen parçalayacaksın ben, bir an bile durmadan, dişlerinle, tırnaklarınla. Gövdemi güzel kokulu çiçeklerle donatacağım, bu günah ödeme töreni için; ve ikimiz birlikte can çekişeceğiz, ben, parçalandığım için; sen, parçalandığın için beni...Ağzım üzerinde ağzının. Ey güzel çocuk, yapacak mısın şimdi, sana öğütlediğim şeyi? Sana  karşın, yapasın istiyorum ben, ve mutlu kılacaksın vicdanımı. Böyle konuşunca, bir insanın varlığına kötülük etmiş olacaksın ve aynı varlık sevecek seni, aynı zamanda: Düşünülebilecek en büyük mutluluk. Daha sonra hastaneye yatırabilirsin onu; çünkü kendi hayatını kazanacak durumda olmayacak bu kötürüm. İyi insan, diyecekler sana, ve defne çelenkleri, madalyalar gizleyecek çıplak ayaklarını, bir büyük mezarın üzerine yayılmış, yaşlı suratlı. Ey sen, suçun kutsallığını kutsayan bu sayfaya adını yazmak istemediğim, biliyorum ki evren kadar uçsuz bucaksız bağışlaman. Ama ben hâlâ varım!


12 Haziran 2021 Cumartesi

Kapatın Bu Şehri


Nerede uyandığımı bilmiyorum

Hangi rüyanın eşiğine gelsem 

Gerçeğe uyanmam için 

Birkaç rüyadan geçmem gerekiyor

İki yılan yıktı tüm tabuları

Arı kovanında topal kraliçe arının hükümdarlığı

Karışıyor zihnim, bulanıyor

Hangi masalın kapısına gelsem

Kilitli kapılar 

Alarm sesleri ile güne başlayan uykusuz bedbaht

Geceleri örtün üstüme, pak

İstasyonlarda diş çürükleri

Rögar kapağını kemiren fareler

Bir kareden öteye gidemeyen yorgun bacaklar

Bu şehir kimin ahını aldı

Kapatın gözlerini son nefesini çoktan verdi

Kaç atom parçalanacak daha

Kaç kez duyar eşiğimiz sınanacak

Kapatın bu şehri fahişeler nöbet tutsun


12.06.2021